7 Aralık 2012 Cuma

Susmak... [Tnelu]

Anlatırsın...
Anlatırsın...
Anlatırsın...
An gelir; anlatamadığını hissedersin...
Susarsın...

25 Ekim 2012 Perşembe

... [Tnelu]

Yalnızlığım ve ben konuştuk,
Sabahlara kadar da; bir kardelen olamadık...
Ben belki bir kasımpatı idim umutsuz
Ve belki de umutlu...
Kim dinlerdi?...
Ve belki de kendi sessizliğim alışılageldiği gibi...
Ya da kimseler dinlemezdi,
Kendim bile...
Papatyalardı ezilen yalnızlığın ayakları altında...
Adım seslerinin yalnız duvarlarda yankılanan sesleri eşliğinde...
Papatya mı suçluydu?
Kasımpatı mı?
Her ikisinde de vücut bulan doğallık mı,
Kurbandı bayramında?
Kurban edilen etler miydi yaradana ulaşan?
Niyetler mi?
Kurban edilen niyet miydi?
İnsan mı?...

17 Ekim 2012 Çarşamba

Kardelen ve Kar Part II

... Gecenin neden yükseklerde sorusuna "çünkü herkesin bize ulaşmasını istemeyiz" diye cevap verdi Kardelen.

Papatyaları düşün diye sürdürdü sözlerini. İnsanlar yüzyıllardır ezip gidiyorlar o eşsiz varlıkları. Üstelik onların farkında bile olmadan. İşte bu yüzden fark edilmek istemedim hiçbir zaman,  İstedim ki sadece varlığımın sebebi olan kar'ın kollarında olayım... Ama o huzurlu zamanların da sonu geldi ben bitmesini hiç istemesem de. Buldular beni...

Ama yine de vaz geçmedim sonsuz aşkımdan, o günden beri sadece yükseklerde açarım sevdiğimin kollarında daha uzun kalmak için. Yaz gelir Kar erir.. Ama yüreğimdeki bağ daha da kuvvetlenir. Toprağın altına çekilişimi hüzün olarak görürler. Oysa eriyen kar suları ile devam ederim yaşama, bir daha ki kışa kadar  hayat enerjimi yine o verir bana...

Sözü bölmüş yine Gece "Peki neden yazın ortasında topraktan boy verdin?" Mutlulukla gülümsemiş Kardelen demiş ki:

"- Özledim... Sen özlemenin ne olduğunu bilir misin?"


Derler ki o gün gece vaktinden de erken çekilmiş zaman sahnesinden, yerini güneşe bırakmış. Ve Kardelen tüm cesaretini toplayarak Güneş'in karşısına çıkmış. Güneş, yapacak bir şeyi olmadığını, söylediğinde yine gülümsemiş kardelen ve demiş ki...

"Denemesem içim rahat etmezdi.Sevgili için olmayacak olanı denemek, olmadığında sabırla beklemek lazım bazen... Bedenler ayrı olsa da ruhlar bir nede olsa..."

Kardelen'in dileğini kırmayıp zaman sahnesinden erken giden gece, ve vaktinden önce gelen güneş o an yeni bir doğal olayın oluşmasına sebep olmuşlar.. Gece ile gündüzün eşit olduğu vakit yaşanmış... Dünyada bu olaya Ekinoks adı verilmiş.

Ve Ekinoks cennette "sonsuz aşk" demekmiş...

6 Ekim 2012 Cumartesi

Kardelen ve Kar [Kiria]


Yaz mevsiminin son circirbocekleri oterken bir kardelen boy vermis gunese kavusmak icin vaktinden once...

Etrafin beklediginden sicak olmasina sarirmis vakte karsi gelen kardelen. Geceye sormus, 'Gunes ne zaman gelecek?'

Gece cevap vermis:'sabaha daha cok var' boynunu bukmus kardelen. Gece yeniden dile gelmis:'gunes yoksa ay var minik kardelen'

Kardelen Ay'a ve yildizlara bakmis huzunle. Demiski: 'gunesten aldigi isigi yansitan biriyle ne isim olur ki benim?'

Gece yeniden sormus:'neden ariyorsun gunesi?' gulumseyerek cevap vermis kardelen:'ne olur du ki gunes yuzunu dunyaya gostermeseydi ne olurdu? Kar erimeseydi de ben karin koynunda huzurla yasasaydim'

Sasirmis gece. 'ama senin gunese sevdali oldugunu soylerler.' Demis

Kardelen.: 'Onu soyleyenler yuregimi benden iyi mi bilecek'  

'Benim tek dilegim, gunesten dogmamasini rica edip ruhuma hayat veren karin koynunda yasamak...'

Gece, ne diyecegini bilememisken, bir kez daha soze baslamis kardelen: 'yillardir benim mevsimsiz cicege durusumu, gunesi gorme istegimi ask olarak yorumladi insanlar. Evet askti, ama gunese degil, varligimi borclu oldugum Kar'aydi sevdam... Ne zaman gunes yuzunu gosterse tum kardelenler kendilerini saran o beyaz huzurlu kollardan kaldirirlar baslarini, ama oyle bir sevgilidir ki Kar, eriyip giderken bile egdirmez benim basimi. Su olur koklerime karisir. Varligimda hayat bulur...Bu yuzden ki kardelenler sadece yukseklerde ve kolay bulunamayacak yerlerde acarlar."

"Neden?" diye sormus Gece merakli bir sesle, "neden yukseklerde?"

****

Devam edecek...






4 Ekim 2012 Perşembe

Kardelen [Tnelu]

Bir rüya gördüm, sırılsıklam uyandım telaşla
Gözyaşlarımda boğulmak üzereyken yatağımın çarşafı.
Farklıydı, belki rüya belki de gerçeklerdi...
Sanırsın rüyaydı...
Dağlarda kar vardı
Bembeyaz bir hayattı
Tipiden göz gözü görmezken, yağan duygularımdı.
Karların arasında göğe ulaşmak isteyen bir kardelen boy vermişti apansız
Görmeyen gözlerim izledi göğe merdiven dayayışını o masum kardelenin
Bir başınaydı,
Ruhundan yitirmiyordu fırtınaya, tipiye inat
Göğe ulaşmak,
Güneşe ulasmaktı inancı...
Rüyasıydı...
Hayattı...
Uyanmak istemedim,
İzlemek istedim sonsuz gökyüzüne inat güneşe olan inancını,
Çabasını...
Rüyamdı...
Bir kardelen büyüyordu ruhumun karlı ovasında tipiye inat,
Duygusuz yürekli sokaklarda kaybettiğim adresleri hatırladım,
Sonra unuttum...
Bir kardelen büyüyordu ruhumda yüreksiz fırtınalara inat,
Kırıp döken,
İnsansı rüzgarlara inat,
Umutlu...
Sonra gökyüzü oldum
Ve sonra bulutlar...
İzledim sonsuz kalabalıkta bana yüzünü gösteren kardeleni hayranlıkla,
Hak ettim mi bu baş kaldırışı diye düşündüm...
Güneş miydim?
Kendi soğuk iklimine sıkışmış ben güneş olabilir miydim?
Elimi uzattım o asi ve yürekli,
Kalabalıklar arasındaki kardelene...
Uyandım...
Rüya mıydı?
Hayallerim kadar gerçekti...
Dokundum, hissettim...
Ve uyudum tekrar kardelenin gölgesinde...
Kiria, yaban gülü...
Ruhumun karlı ovasında asi bir kardelen...
Kiria...

30 Eylül 2012 Pazar

İki Hece Beş Harf [Kiria]

Bazen üşürsün Eylül'ün son sıcaklarında duyduğun cırcır böceği sesleri bile ısıtmaz içini...
Bazen ağlarsın, okyanusları dolduracağını sanırsın göz yaşlarının...
Bazen gülersin, kalbin kan ağlarken ıssızlığın ayak seslerini korkutmak istercesine...
Ve bazen düşünürsün...
Adı düşer diline, bahar yürür gidenlerin dondurduğu buz tutmuş hücrelerine...
Düşündükçe varlığının görünmez elleri sarar ruhunu
Düşündükçe derinlerine dalmak, onun ruhunda yeniden doğmak istersin
Susar, dinlersin... Kelimelere ihtiyacın kalmamıştır...
Bazen düşlersin...
Okuduğun her kelimede, esen rüzgarda O'ndan birşeyler vardır...
Düşlerin gerçek olmasını umut edersin...
Bazen dilersin...
Tanrıya uzanan ellerin olmuştur varlığı...
Adını oluşturan harfler besmelesidir artık dualarının.
İki hece ve 5 harfe dünyadaki tüm kelimelerin anlamlarını yüklersin "Tnelu"
Uzaklarında olsa da yakınındadır bilirsin...






29 Eylül 2012 Cumartesi

Sana geldim. [Tnelu]

Uzun yollardan geldim sana...
Yalnızlıklardan geldim,
Terk edilişlerden geldim.
Kâh yoruldum,
Kâh dinledim...
Yolun sonu dedim;
Yolun başı,
Yeni başlangıçlar,
Yeni ve temiz sayfa hayatımda filan dedim...
Bittiler...
Uzak yollardan geldim sana...
Yan yanayken görememekten,
Duyarken dinlememekten,
Dinlerken anlamamaktan,
Anlar gibi yaparken algılayamamaktan,
Uzaklıklardan geldim sana...
Anlamayan yüreklerden geldim;
Misafirdim,
İncitmedim,
Küsmedim,
Sövmedim,
Söver gibi terk edilişlerden geldim...
Sana geldim sana...
Anladın,
Dinledin,
Görmeden görmene geldim,
Duymadan dinlemene geldim,
Anlatmadan algılamana geldim,
Sana misafir geldim...
"Yüreğimdeyken sen, misafir de ne demek!"
Deyişine geldim...
Sana geldim sana...
"Ruhum" deyişine...
Uzaklardayken yakınlığına geldim...
Sana geldim...
Sadece sana Kiria...

28 Eylül 2012 Cuma

Ayçiçeğinin hikayesi [Kiria]

Günün birinde, güneşin yüzünü bulutların ardından göstermeye başladığı bir bahar gününde, minik bir papatyacık boy vermiş dağ başında açmaması gereken bir yerde. Heybetli bir kayanın dibinde. Etrafındaki diğer bitkiler filizini görüp küçümsemiş, "Nasıl yaşayacak o kayanın yanında, nereye kök atacak diyerek gülmüşler kahkahalarla. Ama yılmamış papatyacık. Kayanın içindeki toprak parçacıklarına sarılmış sımsıkı. Kök attıkça görmüş ki o katı kayanın içinde büyümesine yetecek kadar alan var... Sonra çiçeğe boy verişine dudak bükmüş ötekiler. Sabırla ve umutla gülümsemiş papatyacık onlara.

Gel zaman git zaman papatyanın suskunluğu dikkatini çekmiş bu defa diğerlerinin. Zamanla sordukları sorulara bu boyu küçük, ama yüreği büyük çiçekten akılcı cevaplar aldıkça utanmışlar yaptıklarından. Papatya arkadaşlarının yüzüne bir gün bile  "Siz vaktinde bana kötü davrandınız." diyerek vurmamış canını acıtan günlerin sızısını...

Diğer bitkilerin adını hikayelerini öğrenmiş zamanla. Deve dikeninin can acıtan oklarının aslında minik çiçeklerini korumak için olduğunu görmüş, lalelerin yaradana selam verişiymiş boyunlarının eğriliğindeki sebep. Ve nergisler kokuları ile büyülerlermiş çevrelerindeki varlıkları.

Günler geçerken baharı yaz kovalamış, ve rüzgar olanca gücü ile esmeye başlayınca anlamış papatya ve dostları kışın yaklaşmakta olduğunu. Soğuk arttıkça sararmaya başlamışlar... Laleler daha bir bükmüşler boyunlarını. "Ölüyoruz işte, bize verilen süre bu kadar " demiş Deve Dikeni. "İlk kar düşerken tohumlarım da donar, bir daha güneşi göremem, rüzgarda salınıp kokumu fersah fersah ötelerden duyanların gülümsemesini hissedemem" diye cevap vermiş hüzünle nergisler.Papatya her zamankinden de sessiz dinliyormuş konuşmaları. Son günleri olduklarını bilerek mümkün olduğunca derine kök atmaya çalışsalar da bir daha uyanamayacaklarını biliyormuş tüm bitkiler. Yine de "tohum vermekten vaz geçmeyin" demiş Papatya arkadaşlarına.

Ve çok geçmeden rüzgar gücünü arttırmaya başlamış. Papatya toprağa sımsıkı tutunan arkadaşlarının direncini kaybettiğini görünce "VAZGEÇMEYİN" diye yeniden bağırmış avazı çıktığı kadar. "Bitiyor" artık demiş deve dikeni, papatyaya... "bitiyor işte..."

Papatya yeniden seslenmiş dostlarına. "Tohumlarınızı bana verin!" Benim köklerim kayanın derinliklerine kadar uzanıyor. Sizin için saklarım onları..."

Şaşırmış diğerleri. Bunca küçümsedikleri papatya, onca yaptıklarına rağmen bir hayat şansı sunuyormuş onlara. Önce lale bırakmış tohumlarını rüzgara, yakalamış papatya, sonra sırası ile nergis ve deve dikenide tohumlarını saçmışlar. Minik yaprakları ile sarmış papatyacık dostlarının emanetini. Lale en güçsüz olanlarıymış. Ve rüzgar önce onu sökmüş toprağından. Savrulup giderken "hoşcakalın" bile diyememiş diğerlerine. Sonra nergis uçup gitmiş savrularak.Giderken "tohumlarım sana emanet Papatya, ama yapamayacağını hissedersen onları düşünme, başının çaresine bak" demiş son bir gayretle. Deve dikeni inatla tutunmuş toprağa, rüzgar onu sökemese de, dondurucu soğuk yavaş yavaş kırmış onun da yaşam gücünü. Ama son ana kadar umuttan bahsetmişler papatya ile birbirlerine seslerini duyurmaya çalışarak. Bir süre sonra cevap vermez olduğunda anlamış papatya arkadaşlarının tohumları ile yapayanlız kaldığını. Kaya çıkıntısı altında olduğu için kar daha az dokunuyormuş ona. Sımsıkı sarılmış tohumlara. Rüzgar tüm kuvveti ile yeri göğü titretircesine estiğinde köklerini daha derinlere salmış. Artık kaç gün geçtiğini, bahara ne kadar kaldığını bilmiyormuş Papatyacık... Kökleri buz tutmaya yakınken "Dayanamayacak mıyım?" diye sormuş kendi kendine... Yaprakları altındaki tohumlara bakarak "Elimden geleni yapacağım yine de" diye düşünmüş. Ve birden gök yüzünde kanat çarpan bir kuş görmüş... Kuşun kanadının ardından beliren zayıf güneş ışığı minik bir tebessüm oluşturmuş gücü bitmek üzere olan Papatyanın dudaklarında.

Ve zaman gittikçe kar erimeye hava yumuşamaya başlamış. Papatyacık çok güçsüz olsa da arkadaşlarının ve kendinin tohumlarını bahara taşımayı başarmış. Soğuk havalarda sımsıkı sardığı tohumlar birbirine karışmışlar. Ve papatyanın beyaz yaprakları bahar kendini iyice hissettirirken artık sapsarıymış. O günden sonra onun etrafında büyüyen tüm tohumlar yüzünü gündüz Güneş'e, gece Ay'a dönüp, umudunu asla yitirmediği için papatyaya Ay Çiçeği diye seslenmişler... Direnmenin ve mütevaziliğin simgesi olmuş Ay Çiçeği...

Zamanla o ilk Ay Çiçeğinin tohumları dağılarak tüm dünyaya yayılmış. Ve nerede bir Ay çiçeği görülse orada hep umut ve mutluluk varmış...

Derler ki Ay Çiçeği, henüz papatyayken gördüğü o kuş Zümrüd-ü Anka'dır... Ve alevden varlığı ile Anka'lar  baharın müjdecisi, doğanın sessiz koruyucularıdır.




[İlerleyen günlerde "Kar ve Anka"]



26 Eylül 2012 Çarşamba

Boşluk ... [Tnelu]

Sussam, dinler misin? ...

Sesinde ne var biliyor musun? [Kiria]

Sesinde ne var biliyor musun
Ev daginikligi var
Ikide bir elini basina götürüp
Rüzgârda dagilan yalnizligini
Düzeltiyorsun

Sesinde ne var biliyor musun
Söyledigin sözcükler var
Küçücük seyler belki
Ama günün bu saatinde
Anit gibi dururlar

Sesinde ne var biliyor musun
Söyleyemedigin sözcükler var.
                                                                                                            Cemal Süreyya



25 Eylül 2012 Salı

Gece [Tnelu]

Gün yüzünü döndüğünde geceye
Ay gösterdiğinde yüzünü
Ben uyanırım…
Gece dosttur bana
Dokunurum geceye ve sana
Kuzey rüzgarlarına dönerim yüzümü
İnsanlardan kaçar, kendim olurum
Sakindir gece
Dosttur ve yalnızdır
Ben geceyi sever
Geceleri yaşarım…
Geceleri kalabalıktan uzak ve yalnız
Ve yalnızca bizi yaşarım
Dokunurum karanlığa
Yalnız odamda hayaline bakarım
Sır saklamayı bilir gece
Örter tüm hüzünlerin üzerini
Ben geceyi sever
Geceleri seni yaşarım Kiria…


Yeni gün [Kiria]

Dün, her geçen dakika ömürden götürüyor derken, bu gün saatin her tiktağı bizi bize yakınlaştırıyorsa, miladım SEN olduğun içindir, Tnelu'm..

Aşk ... [Tnelu]

Yok ve azların arasında çok gibi görünsem de,
Bir hiçim aslında tek bir şey karşısında…
Aşk